Kayıtlar

Aralık, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

2021'e girerken

Resim
İncittin bizi 2020. Hakkında ne söylesek boş. Aslında gelişin 2019’un sonundan belliydi. Avusturalya 5000 deveyi katletti sonrasında aynı kıtada birçok can ve mal kaybına sebep olan ve 6 ay süren orman yangını yaşandı. Peşi sıra gelen depremler, çığ felaketleri derken korona belası. Yaşamayı bıraktık hayatta kalmaya çalışıyoruz artık. Psikolojiler alt üst.  Psikoloji demişken yıllık psikolojik durum grafiğim de aslında bloğumdan çok net anlaşılıyor. Akıp giden zaman kısmına bakıldığında normal seviyede başlayan paylaşımlar senenin ortalarına doğru artan stres seviyesiyle birlikte düştükçe düşmüş. Öyle bir içine kapanıklık işte. Sonra bakmışım ki bitecek gibi değil sarılmışım tekrar kitaplara. Arap atı gibi sonradan açılmışım ama yılbaşında amaçlanan seviyeye ulaşmak nerde?  Hedef deyince geriye dönüp baktığımda baya havalıymışım ha diyorum. Öyle kendime günlük ödev vermem havaları, yok okuduğum kelimelerin altını çizerek ve sindirerek okumak istiyorumlar, yok kitap listesi oluşturmam

Yaşanamayan Yasak Aşkın Öyküsü - Eylül

Resim
Mehmet Rauf’un Eylül’ü yaşanamayan yasak aşkın hikayesini anlatır.  Yazar, okurunu batılılaşma akımlarının yoğun olduğu dönemde boğazdaki yalısında yaşayan karı-koca ve hizmetçiden oluşan bir ailenin evine konuk eder. Anlatıda olay yok denecek kadar azdır ve hikayenin tamamı psikolojik betimlemelerden oluşur. Hikayemiz özetle şöyle: Suat kocası Süreyya ile birlikte Süreyya’nın babasının evinde yaşar. Bizim karı koca bir süre sonra kendi evlerine çıkmaya karar verirler ve yeni aldıkları yalılarına taşınırlar. Suat’ın tek uğraşı piyano çalmaktır ve batı müziğinden büyük zevk alır. Süreyya ise kolay kolay bağlanamayan, kendi alışkanlıklarından ödün vermeyen bildiğimiz özgür tiplerden. Suat’a karşı ilgisizliği yetmezmiş gibi onu evde yalnız bırakarak tek başına denize açılmalar gibi yalnızlık aktiviterine kapılır. Bir süre sonra yalıya Süreyya’nın kuzeni Necip gelir. Necip aslında kadınların güven duymadığı hovarda tiplerdendir ama Suat’a karşı tüm samimiyetiyle ilgi duymaya başlar. Aslınd

Fareler ve İnsanlar

Resim
İnsanlar yaşama gücünü büyük oranda kurduğu hayallerle besliyor. Nobel Edebiyat Ödüllü yazar John Steinbeck'ta bu çıkarım üzerine kurguladığı hikayesini 1937 yılında kaleme alıyor. Hayal dünyası örtüşen iki arkadaşın serüveni anlatıyor.   Hikaye büyük bunalım yıllarında geçiyor. Uyanık olan George Milton ile saf ama güçlü olan Lennie Smal'ın hayallerinin peşinden koşuşunu okuyoruz. Hayal kurmanın aslında insanın bu dünyada kendine yer edinme gayreti olduğunu anlıyoruz. Ve sonunda sevgi her zaman iyilik yapılarak gösterilemezi görüyoruz. Aslında uzun zaman önce okuduğum bu hikayeyi hem akılda kalmamış olması hem de blogda yer almaması nedeniyle bir kez daha okuyarak blog arşivine yerleştiriyorum. 

Eski Türk Mitolojisi

Resim
Jean Paul Poux 1295 - 2009 yılları arasında yaşamış Fransız bir akademisyen. İlk olarak doğu dilleriyle ilgilenmeye başlasa da 1950 lerden sonra Türk tarihi ve dilleri üzerinde derin çalışmalar yaparak peş peşe kitaplar yayımlamaya başlar.  Vikipediadan öğrendiğim kadarıyla Jean Paul Türkler hakkında yaptığı araştırmalardan sonra şu kanıya varıyor... Türkler dışarıdan evlenme eğiliminde oldukları ve eşlerini Türk olmayanlar arasından seçtikleri, rastladıkları her kavimle kaynaştıkları, dilleri çok büyük bir çekim gücüne sahip olduğu ve pek çok topluluk da bu dili ve kültürü benimsediği için Türklerle ilgili karakteristik denilebilecek fiziksel [buna biyolojik, ırksal da denebilir] herhangi bir özellik saptama olanağı kalmamıştır. (...) Türklerin hiçbir ırksal özelliği yoktur. Dolayısıyla kendi içinde bir Türk ırkından söz edemeyiz. Belki sadece Orta Asya'nın ücra dağlarından dünyanın herhangi bir yerine, Türklerin damarlarında, eski Türk kanından elmacık kemiklerini çıkık yapan o k

Jack London'un Gözünden İnsanlığın İlk Evresi

Resim
Amerikalı yazar Jack London 1906 - 1907 yıllarında Everybody's Magazine dergisine seri halinde bir hikaye yazar. Dilimize Adem'den Önce olarak çevrilen hikaye, insanlığın ilk evresine hem günümüzden hem de dönemin içinden bakmak gibi özellikleri barındırır. Yazar hikayesinin daha başında insanların aslında iki farklı zamanda hayat sürdüğü gibi bir çıkarımda bulunur. Reenkarnasyondan farklı olarak her iki kişilikte insanın içinde yaşamaya devam eder ve ikinci karakteri güçlü olanlar önceki hayatı da yaşıyormuş gibi hisseder. İlk kişilik günlük deneyimlerimizle şekillenirken ikinci kişilik atalarımızdan gelen genlerle şekillenir ve çoğunlukla rüya olarak algılanır. Yazar gerçekten böyle mi düşünüyordu yoksa hikayesine farklı bir gizem mi katmak istemişti bilemiyorum. Ama reenkarnasyon olayına bu güne kadar duymadığım hatta aklıma bile gelmeyen farklı bir bakış açısı kattığı gerçek.  Kitabın daha başında günümüz insanı olarak yukarıdaki fikirleri savunan baş karakter, hikaye ilerl

Korona günlerinde Ekim ayı güncesi

Nedir; dedim bu yaşamak? Bir düş, dedi; birkaç görüntü. * Ömer HayyamŞu yaşadıklarımıza hangi adı vereceğimi bilemiyorum! Çünkü gerçekten sanki bir düş içindeyiz! Oysa düş falan değil yaşadıklarımız!  Radyoda Zeki Müren söylüyor; 'Zaman, sanki biiir rüüüzgâr ve biir su gibiii aaaksın!'...  bende nakaratlarda eşlik edip duruyorum. 'Aksın' derken, evet su gibi aksın zaman, buna bir diyeceğim yok

Yalnız Gezerin Düşleri

Resim
Yoluma blogsözlüğün son seçkisiyle devam ediyorum.  J.J. Rousseau'nun Yalnız Gezerin Düşleri sözlük tarafından okumaya layık görülmesine rağmen meristokrasi arşivinde vasatlar kategorisinde yerini alıyor. Bu ilginçlik biraz kafa karıştırsa da konu eninde sonunda zevkler ve renkler meselesine geliyor.  Her neyse... J.J. Rousseau bu deneme kitabında büyük oranda gençliğin tabiriyle birilerine diss atmış yani ağır eleştiri içeren cevaplar vermiş. Önce yazdıkları kitapları basılmadan önce kendisine okutmak isteyenlerden dert yanmış. Sonra kendi yazdıklarını ölümünden sonra sanki Rousseau'nun basılmamış eseriymiş gibi piyasaya süreceklerden hayıflanmış. İlerledikçe mutluluğu kendi içinde, yalnızlığında ve doğada bulduğunu anlatmış. İnsanlığın öğrenmek için değil öğrendiğini göstermek için çabaladığı gibi dahiyane bir tespitte koymuş ortaya... herkes, bilmek değil de bildiğini göstermek kaygısına düşer ve ormanların ortası bile, kendini beğendirmek isteyenlerin beceri ve yetenek sahn

İnci Aral Yazmanın Büyüsünü Anlatmış

Resim
1944 Denizli doğumlu İnci Aral'ın bu güne kadar altı öykü altı da roman kitabı yayımlanmış. Ölü Erkek Kuşlar romanıyla Yunus Nadi Ödülünü , Mor romanıyla da Orhan Kemal Roman Armağanını kazanmış. Ancak ismine bu kadar aşina olduğum yazarın bu güne kadar hiç bir kitabını okumamış olma şaşkınlığını yaşıyorum. Blogumda aratıyorum, akıp giden zamanı kontrol ediyorum, yok. Hayret bir şey.... Neyse tesadüfen de olsa isminden etkilenerek okumaya başladığım Yazma Büyüsü ile yazarla tanışmış oldum.  Yazar denemelerine okuruyla sohbet edercesine başlıyor. Kendi kriterlerinden ve yazarların üstlenmeleri gereken sorumluluklardan bahsederek yoluna devam ediyor. Cumhuriyet dönemi, 1950 li yıllarda ortaya çıkan yenilikçi akım, yenilikçi - gelenekçi çatışması gibi edebiyat serüvenimizi irdeliyor. Sonrasında genç yazarların çıkmazlarından, yazarların konu bulma ve üretken olmak için nerelerden beslenebileceğinden örneklerle bahsediyor. İyi bir yazarın cesur olması gerektiğinden dem vuruyor. Yakla

Peygamber Enok'un Kitabı

Resim
İskoç araştırmacı James Burus 1773 yılında Habeşistan'daki bir manastırda saklanan ve 1500 yıldır kayıp olduğu düşünülen kutsal bir kitap bulur. Peygamber Enok'a ait olduğu düşünülen bu kitap üzerinde araştırmalar yapılır. İlk bölümleri MÖ 300 lü yıllarda son kısımları ise MS 60 lı yıllarda yazıldığı sonucuna varılır. Bu nedenle ve kitabın içeriğindeki anlatım farklarından dolayı iki farklı Enok tarafından yazılmış olabileceği değerlendirmesi yapılır. Bunun dışında Enok'un farklı kaynaklarda Hanok, Hermes ve Hz. İdris isimleriyle anılan kişi olabileceği de değerlendirilir.  1947 yılında keçi çobanı Muhammed El Hamid Eriha kentinin 13 km güneyinde Ölü Deniz yakınlarında kaybolan keçisini ararken derin çukurlardan birine taş atar. Aşağıdan testi kırılma sesi gelmesi üzerine de aşağıya inerek meşhur Ölü Deniz Yazmalarını bulur. İbranice ve Aramice dillerindeki bu yazmalarla beraber yaklaşık 10 yıl süren araştırmalar sonucunda 11 mağarada daha benzer yazmalar bulunur. Yazma

Bizanslı Gözüyle Türkler

Resim
1204 yılının Mart ayında Venedik Dükü Enriko Dandolo ile haçlı ordusu komutanları Bizans İmparatorluğunu parçalamak için Partitio Terrarum İmperii Romanie adı verilen gizli bir antlaşma yapar. Anlaşma neticesinde Latinler 4. Haçlı Seferini düzenleyerek Konstantinopolis'i işgal eder. Ancak Latin İmparatorluğu, Konstantinopolis Latin İmparatorluğu ya da haçlıların Romanya adını verdiği bu devletin ömrü sadece 57 yıl sürer. İznik İmparatoru VIII. Michael 1261 yılında Konstantinopolis'i tekrar alarak bu devletin varlığını bitirir. 4. Haclı seferi sırasında Yeorgos Pahimeris'in (ismi kaynaklarda farklı yazılıyor - Yeoryos Pahimeris, George Pachymeres gibi) babası Nikea'ya yani günümüzün İznik'ine mülteci olarak gelir. Pahimeris'te 1242 yılında gözlerini İznik'te dünyaya açar. VIII. Mikhael'in Konstantinopolis'i geri almasıyla Phimeres'te şehre gelir ve kiliseye girer. Sonrasında hukuk eğitimi de alarak kilisenin baş savcısı, sarayın da baş yargıcı olu

Muhammed'i Öldüren Adamlar

Resim
  Allah Allah kim öldürmüş acaba?  Tüm okuma sebebim bu sorunun cevabını bulmaktı ama tuzağa düştüm. Kitabın ismiyle içeriğinin bir bağlantısı yok. Belki de ismini de içerik olarak düşünmüş olabilir yazar. Çünkü tek cümlelik ilginç çıkarımlarla dolu anlatıları.  Sonuç olarak zamanda yolculuk bulunsa da yolculuk yapanın hayatı dışında hiç bir şeyin değişmeyeceğini anlatıyor. Bana çok mantıklı geldi. Ayrıca yazar konuyu süsleme gereği de duymamış. Bilimkurgu serisi yapılabilecek konuyu 18 sayfada kesik kesik cümlelerle anlatıvermiş.    Bir insan ne zaman geçmişte değişiklikler yaparsa bu yalnızca kendi geçmişini etkiler, başka kimseninkini değil. Geçmiş hafıza gibidir. Bir insanın hafızasını sildiğin zaman onu da silersin. Ama başka kimseyi silemezsin. Sen ve ben kendi geçmişimizi sildik. Diğerlerinin tek dünyaları dönmeye devam ediyor. Ama biz kendi varlığımızı yok ettik. Anlamlı bir şekilde durduk.

Akçakoca'dan izler ve yansımalar

Neredeyse bir ay önce *Eylül Güncesi'ni paylaşmış ve Eylül ayı'nın son haftasında Akçokaca'ya gittiğimizi yazmıştım. Nihayet Akçakoca rehberini anlatmaya geldi sıra. Madem Covid19 hepimizi dört duvar arasına hapsetti, ben de hiç değilse biriken yazılarımı yazayım dedim. Uzun zamandır İstanbul'un Anadolu yakasında ikâme ediyoruz. Hâl böyle olunca hafta sonu gezilerimizi de genellikle ulaşım

Ahmet Ümit'in Kısa Cinayet Öyküleri

Resim
Ahmet Ümit benim okuduğum en iyi Türk polisiye yazarı. Tarihi mekanlarla cinayetleri birbirine bağlayarak okurunu zamanda gizemli bir yolculuğa çıkarmasını çok severim. Aynı mekandaki geçmişi ve şimdiyi okumak ayrı bir haz verir.    Agatha'nın anahtarında da beklentim aynıydı. Ama ters köşe oldum. Kitap kısa kısa öykülerden oluşuyor. Bu nedenle derinleşmek ve katili tahmin etmek oldukça zor. Sürpriz sonlu hikayelerde de zaten başrol tesadüflerin. Kitapta yer alan öykülerin içeriğini de çeşitliliğini de beğendim.