Kayıtlar

Kasım, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir Başkadır Tam Bizlik

Resim
Netflix 12 Kasım da sıradan insanların sıradanlaşan öykülerinin anlatıldığı 8 bölümlük Türk Yapımı yeni bir dizi yayımladı. Dijital platformda olmasına rağmen yerinde edilen küfürler dışında aile izlenebilecek türden. Neredeyse tamamının diyalogdan oluşması aksiyon severleri sıkabilir ama içine girildiğinde Bizimkiler ya da Mahallenin Muhtarları'ndaki samimiyeti almak mümkün.   Bir Başkadır'ın psikolojik alt yapısı oldukça güçlü. Bastırılmış duygularımızı yüzümüze vuruyor. Sahi herkesin içinde sakladığı ve kimseye göstermek istemediği hatta kendine bile anlatmaktan korktuğu bastırılmış duyguları yok mudur?  Dizinin en dikkat çeken oyuncusu diğer karakterlerin de ortak bağlantısı Meryem'i canlandıran Öykü Karayel. Kiminin hastası, kiminin akrabası, kiminin temizlikçisi, birinin de sevdiği. Sindirilmiş Anadolu kızı örneği. Abisinden korkan ama alttan alttan düşüncelerini söyleyen, cami hocasına sadık, gelecekten beklentisi olmadan kaderini bekleyen ama rahatlamak için gizlice

Kumarbaz

Resim
Oysa bu aralar Rus edebiyatını okuma havamda değildim ama bloglarda da aman aman bu kitabı mutlaka okuyun tarzında tavsiyelere rastlamadım. Bu nedenledir ki uzun zamandır takip edemediğim blogsözlüğün tavsiyesine sarılmak zorunda kaldım. Dostoyevski Suç ve Cezayı bitirdikten sonra yayın eviyle yatığı anlaşma gereği 25 gün içerisinde yeni bir roman yazmak zorunda kalmış. Bu nedenle olsa gerek sadece bir kasabada hatta tek bir kumarhanede geçen Kumarbaz'ı kaleme almış. Kendisiyle fazlaca özdeşletirilen roman kahramanı Aleksey İvanoviç'e anlattırdığı hikayesinde kasvetli mekan betimlemeleri yerine kültür çeşitliliğinin ön planda tutmuş. Fıkralarımızın başlangıcı gibi içerisinde bir İngiliz, bir Fransız, bir Alman ve bir Rus'un bulunduğu hikayeye üzerinden dersimizi vermiş.  Tüm hikaye boyunca soylu ve zengin görünümlü kişilerin aslında maddi sıkıntı içinde olduklarını, kendilerini kurtarmak için çıkış yolları aradıklarını ve durumlarını herkesten gizleme gayretlerini okudum. K

Kütüphanem Cepte Uygulaması ve İntibah

Resim
Uzun zaman önce tavsiye edilmişti aslında. Ama kitabı aramakla uğraşmadığım, armut piş ağzıma düş beklentisinde olduğum için bu güne kadar okuyamadım. Beklentim de gerçekleşti. Arkadaşın telefonuna bakarken Kütüphanem Cepte uygulamasını gördüm. Arkadaş bile ne olduğunu tam anlayamamışken indirdim telefona. Valla Kültür ve Turizm Bakanlığı güzel iş çıkarmış. Önce kimlik numaranızla e-devlet üzerinden bir kütüphaneye üye oluyorsunuz. Sonra cebinize indirdiğiniz uygulama üzerinden yüzlerce kitaba erişim sağlıyorsunuz. Gördüğüm kadarıyla kitapların tamamı pdf formatında. Ekranı istediğin kadar büyütememe, bilgisayardan e-kitaba ulaşamama gibi nedenlerden dolayı okurken bir hayli zorlandım. Bir de kaldığın sayfayı işaretleme özelliğini göremedim. Muhtemelen yan tarafa koydukları not ekleme kısmı bunun için.  Fikir çok güzel ama uygulamanın daha da geliştirilmesi lazım. Ayrıntılı incelemek isteyenler burdan buyursun Namık Kemal'in İntibah'ını da Kütüphanem Cepte uygulaması üzerinden

Parayı Vuranlar

Resim
Temel amacın parayı vurmak olduğu geniş zaman diliminde ne garip şeyler yaşadık. Öyle furyalar geldi ki girdabın içine düşenler kendini fazlasıyla aptal hissetti. Belki de geçen onca zamana rağmen hala sinirleri bozuluyor ve o günleri hatırlamak dahi istemiyorlardır ama dışardakiler için eğlenceli günlerdi.  O günleri tekrar hatırlatmak isteyen Blu Tv, 140Journos'un 2018 yılında hazırladığı, her biri yaklaşık yarım saatten oluşan 3 bölümlük belgesel yayımladı. İzlerken çok eğlendim ve o günlere gittim. Kusura bakmasınlar ama gülmeden edemedim. İlk Bölüm  Jet Fadıl Adam para toplamaya doymadı. Gitti geldi para topladı. Kadir İnanır'ın bilindik sert ve dürüst adam tavrıyla sıradan müteahhiti azarladığı  "sana verdiğim parayla Jetpa'dan iki daire alırdım" lı reklamlarıyla topladı. Yetmedi fabrikası bile olmayan yerli otomobil İmza 'nın çekilişini yaparak yine topladı. Siirtsporla inanılmaz bir pr çalışması yaptı. Sonra ülke de yer yokmuş gibi belki de hiç gitmed

Yarım Kalan Aşklar

Resim
Dizinin ilk bölümü 10 Eylül 2020 tarihinde Blu Tv platformunda yayımlandı. 50 dk'lık bölümlerden oluşan dizi 8 bölümde bitiyor. İsmiyle pembe dizi beklentisi oluştursa da öykünün içeriği öyle değil. Hatta fantastik Türk dizilerine alışmaya başladığımız bu dönemde hayli de ilginç bir konusu var.  Başrolleri Dilan Çiçek Deniz ile Burak Deniz paylaşıyor. Burak Deniz, Kadir Başkomiser karakteriyle yakışıklı jön beklentisini alt üst ederken oyunculuğunu konuşturuyor. Cem Davran ve Ezel Akay da oyunculuklarıyla diziyi seyrine doyulmaz hale getiriyor. Dilan ise güzel kız rolünden tam sıyrılabilmiş değil. Her ne kadar mantık hataları barındırsa da oyunculuklar ve komedi unsurlarıyla izlenebilecek bir dizi. İzlemediysen okuma - Spoiller İzlemediysen okuma - Spoiller İzlemediysen okuma - Spoiller Eğer uyarlama değilse gazeteci Ozan'ın ölümünden sonra berbat bir bedenin içinde dirilmesi, kendi cinayetini çözmek isterken içinde bulunduğu kişiyi de tanımaya çalışması hatta onunda sorunların

Babil Kitaplığı - Kardinal Napellus

Resim
Gustav Meyring'in yazdığı Kardinal Napellus, Arjantinli yazar Jorge Luis Borges'un fantastik edebiyat seçkilerinden oluşan Babil Kitaplığı serisi içerisinde yer alan kitaplardan. Üç öyküden oluşuyor ve sadece 70 sayfa kadar. Ayrıca okuması da bir o kadar zevkli. Zamanın Sülükleri öyküsünde yaşam ve ölüm kavramlarını sorguluyor. Bir avukatın ya da memurun kapısının önünde ümitle bekler gibi hayat geçirdiğimizden dem vuruyor ve bundan kurtulma yolları öngörüyor. Hikayedeki VİVO sembolü de etkileyici bir ayrıntı... Kardinal Napellus ise tarikattan kaçışın öyküsü. Uzun yıllar önce Kardinal Napellus'un kurduğuna inanılan ve ölüme yaklaşan müritlerin kendini öldürdüğü tarikatın iç yüzünü tarikattan kaçan birinden dinliyoruz. Kurtboğan bitkisini Haşhaş'a, Mavi Kardeşler tarikatını da Haşhaşilere benzetmemek elde değil.  Ay Biraderleri öyküsü ise dünyaya yön veren gizemli bir tarikatın anlatısı. İnsanların mükemmelleşme peşinde koşarken mekanikleşmesi (robotlaşması) ya da kendi

Samuel Beckett - Proust

Resim
Deneme kitaplarına neredeyse hiç zaman ayırmadığımı fark ederek okumaya karar vermiştim Proust'u. Ama topu topu 80 sayfalık bir kitapta bu kadar zorlanacağımı hiç düşünmemiştim. Ön sözün de bile zorlandım. Hani geçmişe ve geleceğe takılmayın, gününüzü yaşayın gibi bir ana fikre varmasam (ki bu çıkarımımın da doğru olduğundan emin değilim) hiç bir şey anlamadım der kapatırdım. Özet olarak çok fazla isim var. Ben bu kadar ismin kim olduğunu ve fikirlerinin ne olduğunu bilmiyorum. Felsefeyle de o kadar içli dışlı değilim. Bu nedenle kitabı okurken yine birine laf soktu galiba tahminleriyle ilerledim. Felsefesine güvenen buyursun, okusun... Dip not: Kitabı okuduktan sonra şöyle bir bakındım nete. Bu kitabı okumadan önce bir seri bitirmek lazımmış ki kitap daha iyi anlaşılabilsinmiş. Aman aman kalsın...

Arzın Merkezine Seyahat

Resim
Hikaye aslında bizdeki definecileri anımsatıyor. Hani seyahat arzın merkezi olmasa cuk defineciliğimizin tarihçesi ortaya çıkacak.  Macera kısaca şöyle; Hamburg'da yaşayan Alex, idealist, sinirli ve çıktığı yoldan dönmeyen profesör amcası Otto Lindenbrock'un yanında çalışan bir kıza aşık. Madenbilimci ve jeolog amca günün birinde 16. yüzyılda yaşamış İzlandalı bilgin Arne Saknussemm'un şifreli haritasını bulur. Bizim Alex aşkının da gazıyla şifreyi çözerek dünyanın merkezine gitmeye razı olur. Macera dolu yolculukları boyunca çok çok değerli madenlerle, nesli tükendiği zannedilen devasa canlılarla karşılaşırlar. Yerin altındaki okyanuslarda ve adalarda oradan oraya savrulurlar....  Hani biraz zorlasam yazarın dünyanın merkezine indikçe sıcaklığın arttığı, yer tabakasının giderek sertleştiği gibi öngörüleri sorguladığı, hatta arzın merkezine inilmeden yapılan bu tespitlere inanmadığı sonucuna varacağım. Ama zorlamıyorum... Son söz olarak eser ilk kez 1864'te yayımlanmış

Beyaz Zambaklar Ülkesinde

Resim
Finlandiya'nın eğitim sistemi konusunda belki de Dünya'nın en iyisi olduğunu daha önce de duymuştum. Biraz abartı biraz da bana çok uzak geldiği için umursamadığım bu bilgiyle bir kez de takip ettiğim bir blogda karşılaştım. (kusura bakmasın, linkini eklemek için aradım ama bulamadım) Hayranlık dolu bu blog okumasından sonra kitabı okuma listeme aldım. Meğer Finlandiya öyle kendi kültürleri, uygarlıkları olan bir millet filan değilmiş. Uzunca bir süre sömürge olarak yaşamışlar, sonrasında da kimsenin göz dikmeyeceği bataklığın ortasında bir yeri yurt edinmişler. Hikayeleri de bundan sonra yani 1800'li yılların sonlarında başlamış. Liderleri  Johan Vilhelm Snellman kendi toplumunu analiz ettikten sonra tüm sorunları eğitimle aşabileceğine inanmış ve kendisine inanan bir avuç aydınla eğitim seferberliği başlatmış. Kışladan tutun da gezici kütüphaneler, gönüllü gezici öğretmenlerle yurdun her köşesine eğitimi ulaştırmış.  Konunun bir başka ilginçliği de şahlanışı Rus yazar Gr